2 Mart 2013 Cumartesi

Taşınıyorum

Merhaba arkadaşlar,

Bir süredir (hatta uzunca bir süredir) burayı güncelleyemediğimin hepiniz farkındasınız sanırım. Ben biraz geç farkına vardım ama sonunda bu konuyla ilgili bir şeyler yapmaya karar verdim.

Geçtiğimiz günlerde blogumdan şöyle bir duyuru yaptım.

"Aynı anda birden çok blog yönetmek kesinlikle zor iş. Zor olmasının yanında sürekli birinden birini unutma durumu oluyor. Bunu en son Akademik Terörist blogumda yaşadım. Uzun süredir kendisiyle ilgilenme fırsatı bulamadığımı fark edince işimi kolaylaştırmaya karar verdim. Bundan sonra Akademik Terörist ayrı bir blog olarak değil, burada bir bölüm olarak devam edecek. Postların başlıcalarını şimdiden taşıdım. Yan taraftaki Kategoriler bölümünden tıklayarak (o zor geldiyse buraya tıklayarak) bakabilirsiniz.
Umuyorum ki bundan sonra bu konuda daha fazla şey paylaşabileceğim."

Durumun özeti budur. Bundan sonra da bu konularda yazmaya devam edeceğim ama yeri burası olmayacak. Kendi blogum bunun için en uygun mekan.

Blogumun direkt adresi: http://ahmetasabanci.com

Akademik Terörist bölümünün direkt linki: http://ahmetasabanci.com/category/akademik-terorist/

Blogun tamamını RSS ile takip etmek isterseniz RSS takip linki: http://ahmetasabanci.com/feed/

Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar. Umarım yer değişikliği bu konularda yazdıklarımı takip etmenizin önünde bir engel oluşturmaz.

Görüşmek üzere.

17 Nisan 2012 Salı

Fikrini Savunmayı Bilmek



Ülkemizdeki akademik ortamın yavanlığıyla, sorunlu ruh hâliyle ortaya çıkmış bir blogda elbette bunun birebir göstergesi olan bir örneği görmezden gelmeme imkan yoktu. Bir çok konudaki bu sorunlu hâl gibi, bu olayla da çok daha net anlayacağımız üzere akademisyenlerimizin büyük kısmı da fikirlerini nasıl savunabilecekleri konusunda da aynı yavanlıkla hareket ediyorlar.

Konumuz Marmara Üniversitesi'ndeki "Bilim Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?" başlıklı sempozyum. Sempozyumun başlığından ve içeriğine dair elimizdeki bilgilerden de anlaşılacağı üzere yaratılışçılık temelli ve bunu bilimselleştirmeye çalışan bir çaba. Sempozyumun kabullerinin ya da çabasının elbette bilimsel tutarlılığı ya da gerçekliği olmadığı gözle görülebilir bir konu. Ancak tartışmanın konusu bu olmaktan çoktan çıkmış durumda.


Bir grup akademisyen ve evrim savunucusu insan, akademik tavıra ve ifade özgürlüğü dediğimiz duruşa hiç yakışmayacak bir tavırla bu sempozyuma tepki göstermeye başladılar. Bu tepkiler önce sempozyum için facebook'ta açılan event'in kapatılmasına neden oldu. Ancak istedikleri bundan çok daha fazlasıyldı, sempozyumun komple iptal edilmesini istiyorlardı ve bunun için bir imza metni ortaya koydular (metin için tıklayınız). Metin net bir şekilde söz hakkı tanınmaması, yaratılışçıların susturulması gibi talepler içeriyor.


Öncelikle dürüst bir şekilde belirtmem gerekiyor ki bu hastalıklı bir tepkidir. Kesinlikle akademisyenlikle, tartışma ahlakıyla alakası olmayan ve sansür mekanizmasının değiştirilmiş bir biçimidir. Benzer hareketler kendilerine karşı başka gruplardan geldiği zaman ifade özgürlüklerinin kısıtlandığını hiç çekinmeden yüksek sesle dile getirenlerin, şimdi onlara aynı şekilde tepki vermeye çalışması ise açıkca komik duruma düşmektir. (Bu bağlamda Murat'ın yazdığı güzel bir yazı için: MÜ'deki Yaratılışçı Sempozyum Bu yazıda yapılabilecekler üzerine oldukça mantıklı tavsiyeler verilmiş. Ben de aynılarını tekrar etmemek için sadece durumun ve tavrın bir analizini yaparak bir katkı sağlamayı tercih ettim.)


Söz konusu sempozyumun bilimsel olarak geçerli olmayan fikirleri olduğunu belirtip bunu çürütmektense susturmaya çalışmanın karşınızdakilerden korktuğunuz izlenimi verdiğini göremiyor musunuz? "Bilimsel değil diyorlar ama bizim fikirlerimizi çürütmeye de cesaret edemiyorlar, demek ki haklıyız." şeklinde bir algı yarattığını göremeyecek kadar mı yaptıklarınızı sorgulamadan hareket ediyorsunuz?


Yoksa bunlar tamamen sizin de tartışma ahlakından, bilimsel çürütme yöntemlerinden uzak olduğunuzu ve o şekilde hareket etmektense sansürcülerin yöntemlerini tercih etmeyi yeğleyeceğinizi itiraf etme biçimiz mi?


İmza metnini hazırlayan arkadaşlar, şöyle dürüst ve tarafsız bir şekilde hazırladığınız metne bakın. Ve düşünün, sizin evrim üzerine hazırlığını yaptığınız bir sempozyum için böyle bir kampanya başlatılmış olsa ne hissederdiniz? Eğer size karşı bilimsel argümanlarla gelmek yerine böyle bir yolun tercih edilmesi işinize gelecekse, bilimsel bir tartışma yapmaktansa konuyu kabile savaşlarından farksız bir yapıda sonuca vardırmak size doğru bir yol gibi geliyorsa tamam. Devam edin böyle. 

Ancak haberiniz de olsun, bu yaptıklarınızın ne akademisyenlikle ne bilim yuvası dediğiniz akademiyle ne de söz konusu kendinizken savunmaktan bir an olsun çekinmediğiniz ifade özgürlüğüyle zerre alakası yok. Diğer insanlara, sadece kendisi çalıp kendisi oynamak isteyen bir grup fikir holiganı izlenimi vermekten de başka bir işe yaramıyor bu yaptığınız.




17.04.2012 - EK 1 (15:00 civarı)

Ek yapma sebebim Murat'ın yazısına cevaben Nevzat Evrim Önal'ın yazdıklarıdır (http://evrimkarsitisempozyumiptaledilsin.blogspot.com/2012/04/universite-bilimsel-dusuncenin-topluma.html?showComment=1334655820639#c5491373848856636553)  


Murat'a verilen cevap açıkcası komik. Bir anda tartışma ortamının oluşmasını ve baskının değil fikirlerin sözünün geçmesini isteyenler üniversitelerin tabutuna çivi çakanlar olarak ilan edilmiş. Üstüne üstlük esefle kınanmışız. 


Peki neden bu kınama? Destekçiniz olmadığımız için mi? Sizin fikirleriniz yerine baskı ve sansür yolunu kullanmanıza taraftar olmadığımız için mi? Aklınız alıyor mu bunu?


Gerçekten sormak istiyorum; tüm bu paradoks ve çelişkili dediğiniz durumu bir akademisyen olarak alanında ve akademiye yakışır bir şekilde gösterip bu yanlışı akılcı bir şekilde göstermek dururken "Sizi konuşturmayız" tavrınızın sebebi nedir? Baskıya baskıyla karşılık vermenin ne zaman çözüm getirdiği görülmüştür?


"Üniversitelerde sadece bilimsel tartışmalar yürütülür." Evet, aynen öyle olur. Sizin yaptığınız ise bilimsel bir tartışma ortamını akıllıca kullanıp bu savlarını çürütmek (ki bilimsel olarak bunu yapamamanız imkansız) iken kalkıp tamamen saldırgan ve bilimsellikle, tartışma ahlakıyla alakası olmayan bir yöntem izlemektir.


Bu yaptığınız, devletin üniversiteler üzerinde gücüyle baskı kurup fikirleri kendi yararına dönüştürme çabasından farksızdır. Siz de akademik rütbeleriniz ve gücünüzle sizin yararınıza olmayanı görmezden gelmeye çalışıyorsunuz. Çok rahat bir şekilde onun bilimsellikle alakası olmadığını gösterebilecek yığınla yolunuz dururken.


Haklıyken haksız durumuna düşmeye bu kadar hevesli oluşunuza anlam veremediğimi tekrar belirtip akademide baskıyla ve zorla yapılmaya çalışılan her şeye karşı olduğum gibi, bu tavrınıza da karşı olduğumu bilmenizi isterim.



17.04.2012 - EK 2 (15:45)

Bu ekin sebebi bana ulşatırdıkları mesaj. Mesajı paylaşıp cevabını da öyle vermek daha makul geldi. Aynen elime ulşatığı şekliyle;

"Merhaba Murat,

arkadaşının blogu yazısını okudum. Bence bizim işaret ettiğimiz noktalara hiçbir şey dememiş sadece bağlamsız bir özgürlük söylemi geliştirmiş.


Ama yazmamın nedeni; face event sayfasının kapatılması ile (ki bizim doğru bulmadığımız bir şekilde oldu) üniversitede böyle bir şey yapılamaz diyenlerin aynı kişiler olduğunu söylemesi. Blog de iletşim adresi göremediğim için sana yolluyorum. İLteri misin?"



Öncelikle düzeltmeyi yapalım, facebook event'i konusunda tamamen gözleme dayalı bir yorum yapmıştım. İmzacıların kimler olduğu hakkında bir fikrim olmadığından sadece olay sürecini paylaşmak adına yazılmış bir detaydı. Bu noktanın netleşmesine sevindim.


İşaret ettiğiniz noktalara bir şey dememe noktasına gelince, zaten evrimin haklılığı ya da bilimselliği konusunda bir tartışma söz konusu değil burada. O konuda aynı fikirleri paylaştığımız ortada. Sizin işaret ettiğiniz noktadan çok işaret ediş şeklinize ve bunu uygulamanıza dair bir yorum yazısıydı bu zaten. Meseleyi bilimsel bir tartışmadan, gelen karşı argümanları çürütme çabasındansa onu susturup kovma istediğinize. Bu yüzden yazıyı yazdım, bunun gibi olaylar yüzünden de bu blogu kurmuştum zaten. 


Bilimsel kuramlar, teoriler karşı argümanlarını çürüttükçe güçlenen ve sağlamlaşan şeylerdir. Argümanın şekline takılarak onu yok saymak sadece görmezden gelmeyi ve başkalarının kaçtığınızı düşünmesine neden olur. Bu bağlamda sizin yaptığınız evrim teorisini güçlendirmek için elinize geçen fırsatı değerlendirmek yerine kaçak güreşerek onu zayıflatmaya neden oluyor. Benim sorunum da bu noktada zaten. Bilimselin gücün karşı argümlarıyla savaşabilmesinden gelir, onları oyun sahasının dışına kovup görmezden gelerek değil.


Bu arada aşağıdaki blog postlarımdan biri ya da birkaçında mail adresim olacak. Oralardan bana ulaşmanız mümkün. 


Selamlar.


(NOT: Durumun gelişme şekline ve bu yazının yazılmasından sonra olabileceklere göre, bu yazının devam etmesi de ihtimal dahilindedir.)

1 Ocak 2012 Pazar

Akademik Terörist 2011 Almanak Projesi

Herkese selamlar,

Akademik Terörist'i kurduğum zamandan bu yana, etkisini ve tartışma alanlarını nasıl daha da genişletebileceğim üzerine birçok fikir ve yolla ilgili düşünüp duruyordum.2012'nin ilk gününde ise aklıma hem teknik olarak tanıdık, hem uygulanması kolay hem de hafıza tazelemeye ve korumaya yardımcı olacak bir proje geldi.

Akademik Terörist'in başlıkları ve ilgi alanları üzerinden bir almanak oluşturma niyetim var. Önceliği TC olmak üzere; akademi üzerine her türlü tartışmayı, haberi, intihal olaylarını, yayınları -hatta kavgaları- bir araya getirip, bir e-kitap halinde sanal ortama dağıtmak istiyorum. Aklımdaki tarih Ocak bitmeden bunu herkesin ulaşabileceği şekilde hazır etmiş olmak. Bu konuda tek başıma çalışırsam gözümden kaçırabileceğim, unutabileceğim birçok şey olabileceğinden blogu okuyan herkesi de yardıma çağırıyorum. Kolektif bir proje olarak bunu başlatıp, mümkünse ileride senelik -belki de daha kısa aralıklarla- tekrar tekrar yapabilmeyi istiyorum.

Ayrıca eğer maddi kaynak da yaratabilirsek sınırlı sayıda da olsa, basılı örnek de yapabilmek istiyorum. En azından buna emek harcayanların ellerinde birer örnek bulunabilmesi için.

İsteyenler buldukları haber/yazıları direk yollayabilir, isteyenler kendileri yazabilir. Bu konuda 2011 içinde yayınlanmış makaleler/kitaplar hakkında tanıtımlar yazılabilir. Bunun gibi, bu blogun kapsamına girecek her konuda her türlü materyal kabuldür içerik için.

Detaylı olarak konu üzerine tartışmak, projeyi şekillendirip, geliştirmek için ister bu yazının yorum kısmını, ister sosyal ağları, isterseniz de kişisel mailleşme yolunu kullanabiliriz. Beraber güzel bir iş ortaya çıkarabileceğimizi düşünüyorum.

Şimdiden hepimize kolay gelsin. Her türlü iletişim kanalından yardımları ve destekleri bekliyorum. Bu projede tek başıma kalmayacağıma inanıyorum.

24 Kasım 2011 Perşembe

"Açık Akademik Model" Üzerine Bir Giriş


Akademi olmaması gerektiği yönde oldukça hızlı gidiyor. En başında ise kendi yarattığı yönteme ve şekle ihanet halinde. Özellikle TC için -gerçi buradaki durumu ne derece “akademi” olarak adlandırabileceğimizden de şüpheliyim ama- durum fazlasıyla acınacak halde, bu kesin.

Aslında bu konuda benzer bir tartışma yakın zamanda Radikal gazetesi üzerinden dönmüştüi ancak ben yazıya her ne kadar o tartışma ekseninde başlamış olsam da daha bağımsız olarak ilerleyeceğim. Çünkü o tarz 'sohbet'lerden zerre hazzetmiyorum. Ayrıca yazının kapsamı ilerledikçe daha da genişledi ve o konuyu biraz aştı.

Bu yazının temelini bir kavram üzerine kuracağım ve sonrasında da önümüzdeki konulara bu kavram ekseninde bakacağım: açık akademik model. Ne olduğunu ya da nasıl Bir şey olduğunu az çok biliyorsunuzdur sanırım. Bilmeyenler için kısaca özetlemek gerekirse; açık akademik model, araştırma sürecinin katkıda bulunmak isteyen herkese açık olduğu ve en başından itibaren ilgili veya bu konuda tutkulu olan herkesin katkı sunabileceği, test edebileceği ve elde ettiği sonuçlarla sürece müdahele edebileceği yöntemdir, kısaca günümüz bilimsel araştırmalarının hemen hepsinin yapıldığı şekil. Bunun temel yöntem olmasının sebebi de, birçok özelliğini bir yana bırakırsak, sağlıklı bilgi ve üretim için en doğru yol olduğunun ortada oluşudur.

Çünkü bu modelde kapalı kapılar ardında hiçbir şey yoktur, kimsenin dayatması yoktur, otorite söz konusu değildir, sansür yanından bile geçemez. Gerçek anlamıyla bilimin yapılabilmesi için en uygun koşulları verir. Diğer yoldan gitmeye kalkarsanız elde edeceğiniz manastır döneminden fazlası olmayacaktır.

Söz konusu model bilimsel eğitim için de aynı derecede geçerli bir yöntemdir. Eğitim süreci boyunca herşeyin geliştirmeye, eleştiriye açık olması; ortamda herhangi bir hiyerarşinin (hoca-öğrenci, profesör-araştırma görevlisi gibi) bulunmaması ve yardımlaşma ve karşılıklı birbirini geliştirmeye dayalı bir eksende yürüyen eğitim şekli. Tıpkı bilimin ve bilginin üretimindeki en doğru yol olduğu gibi, onun öğretilmesinde ve paylaşılmasında da en sağlıklı yoldur.ii

Eğer sözünü ettiğimiz konu; akademi, bilim, bilgi gibi kavramları içeriyorsa burada herhangi bir otoritenin, bilgi mülkiyetinin varlığından bahsetmemize zaten imkan olamaz. Akademi, bilgiyi manastırlardan, iktidarlardan kurtarmak ve özgürce üretebilmek için ortaya çıkmış bir yapıyken, onun tekrar iktidara teslim edilmesi bir yana, onun içerisinde bir iç-iktidar yaratılmasına bile izin verilmemelidir. Bilgi güçtür elbette, ancak bu gücün kişisel çıkarlar için kullanılması da en hafif tabirle ona ihanettir.

Tüm bunların ardından tekrar en başta sözünü ettiğimiz tartışmaya dönecek olursak aslında cevabı çoktan verdiğimi görürsünüz. Bir takım bilgi iktidarlarının, ellerindeki gücü kaybetme korkusundan ibarettir aslında herşey. “Usta-çırak” gibi dalga geçilecek derecede komik -başka bir laf kullanmayı çok isterdim ama...- bir fikrin akademide nasıl bir yeri olduğunu düşündüklerini hala aklım almıyor. Bilimde neyin ustalığından bahsediliyor acaba? Her an gelişmesi ve değişmesi gereken bir süreçte usta olmak ne demektir? Sadece isminin başında bir takım kısaltmalar yazması çok özel bir yetki veya zihin kapasitesinde inanılmaz bir gelişme mi sağlıyor? Özellikle de TC gibi cevap anahtarı doldurularak akademisyen olunan bir yerden bahsediyorsak eğer. Kimsenin akademiye birilerine çıraklık yapmak için gelmediği ortada -ki çıraklığı sizin nasıl yaptırdığınız da ortada.

Bu yüzden var olup olmadığı bile meçhul olan akademiye biraz nefes alanı açmamız gerekiyorsa en başta yapmamız gereken, bilginin tepesine oturarak sahte Babil Kuleleri yaratmaya çalışanlardan kurtularak başlamamız gerekecek. Akademinin ve onun evi olan üniversitelerin Babil Kulelerine değil, bilginin özgür kalmasına ihtiyacı var çünkü.
--- A.A.S.

ii“Açık Akademik Model” hakkında birçok farklı kaynak bulabilirsiniz, ancak bana özellikle yardımcı olan Ayrıntı Yay.'dan çıkmış olan Pekka Himanen'in “Hacker Etiği” isimli kitabındaki 'Akademi ve manastır' bölümü oldu. İlerleyen yazılarda yerleri geldikçe kaynakları paylaşıp, bu serinin sonunda hepsini derlenmiş bir şekilde de ekleyeceğim.

18 Ekim 2011 Salı

Kısa Kısa...

Burayı haketmediği kadar uzunca bir süredir askıda bırakmış olmanın pişmanlığıyla bir geri dönüş yazısı yazıyorum. Aslında böyle askıda kalmasının birçok sebebi var ama bence hiçbiri bahane sayılamaz. Neyse, kaldığımız yerden yola devam!

Öncelikle Akademik Terörist'in çapının biraz daha genişlemesi ve daha çok kişinin katılımı ve desteğinin oldukça önemli olduğunu belirtmem lazım. Yani yazmak isteyen, bu konularda derdi olan herkese açık bir ortam olarak kullanmak istiyorum burayı. Hen TC'de hem de olabilecek her yerde akademiyle ilgili dertleri olanlar, akademik yapıyla ilgili teorik, pratik aklında birşeyler olanlar lütfen paylaşsın, yazsın. Hatta mümkünse daha çok dışarıdan yazılsın da bir isimle sınırlı kalmasın burası.

Bu aralar "Açık Akademi Modeli" dediğimiz şeyle oldukça kafayı kırdığımdan bir süre ardarda onunla ilgili yazılar yazmayı planlıyorum. Giriş yazısını yarın eklerim büyük ihtimalle. Biraz da bu yüzden farklı konularda yazılıp, çizilmesi de güzel olur.

Ciddiye alınası bir iş olması derdindeyim buranın, ihtiyacımız var çünkü buna fazlasıyla.

Şimdilik bu kadar benden. İletişim için mail, twitter, friendfeed, google+ veya facebook'u kullanabilirsiniz.

---A.A.S.

24 Mayıs 2011 Salı

Baudrillard da kim ki zaten?



Türkiye'de zaten akademilerin, akademisyenlerin etliye sütlüye dokunmadan sadece maaşları ve egoları için çalışmalarına fazlasıyla alışmıştık. Her ne kadar böyle bir terbiyesizliğe alışmış olmamız bizim için bir ayıp olsa da, daha büyük bir ayıpla karşı karşıya olduğumuz için şimdilik onu başka bir yazıya bırakıyorum.

Bundan birkaç gün önce İzmir'deki belediye meclis toplantılarında bir tartışma yaşanmış. Kısaca özetlemek gerekirse belediyenin Baudrillard'ın 3. ölüm yıldönümü için yaptığı anma etkinliklerinin bütçesi AKP tarafından abartılarak mevcut belediyeye karşı bir saldırı aracı olarak kullanılmış. Yalnız AKP grup sözcüsü Rıza Evcim'in şu cümleleri bizi esas ilgilendiren nokta: “Jean Baudrillard’ı anma etkinliği için de 40 bin lira harcanmış. Bu Fransız düşünürü kim tanıyor? Neden biz etkinlik düzenliyoruz? Lütfen bu parayı arkadaşlarınız arasında toplayıp belediyeye iade edin. Yoksa iki elimiz yakanızda.” Konu hakkında daha detaylı bilgiyi buraya tıklayarak alabilirsiniz.

 Bu aslında Türkiye siyaset tarihinde çok alışık olduğumuz bir tavır: cahiliyetin yüceltilmesi. Buna dair birçok örneği birazcık araştırmayla görebilirsiniz. Birçok örneğini gördüğümüz bu olaylara karşı hiçkimsenin ses çıkartmıyor oluşunu da birçok kez gördük ve genelde bu tarz hikayelerin sonu ya cahiliyeti yüceltenlerin cahillerden destek toplamasıyla ya da unutulup gidilmesiyle son buluyor.

Peki özellikle bu habere dair soruyorum; yüzyılın en önemli filozoflarından biri olan Baudrillard'a karşı yapılan "Kim ki lan bu?" düzeyindeki terbiyesizliğe karşı akademiler ne yapıyor ya da ne yaptı? Hiçbir açıklama, hiçbir ses çıktı mı? Ya da çıkarmayı düşünen var mı? Yoksa yine biz maaşımızı alır, egomuzu büyütür, gerisine karışmayız tavrıyla devam etmeyi mi düşünüyorsunuz?

Sosyologlar, felsefeciler, siyaset bilimciler; yüzyılın en önemli insanlarından birine karşı yapılan bu terbiyesizliği sindirmeye bu kadar mı hazırlar? Bu kadar mı umursamaz haldesiniz? "Sosyal" bilimleri sadece sınıflara, amfilere kapatmaya bu kadar mı hazırsınız?

Eğer durum böyleyse ben tüm akademiyle bağlantımı koparmaya hazırım. Çünkü böyle bir duyarsızlıkla, böyle bir körlükle ne akademi akademi olabilir ne de sosyal bilimler dediğimiz şeyi icra etmemiz mümkün olabilir. Ve ben kişisel olarak söyleyecek olursam felsefeyi maaş için yapmak istemiyorum. Ve maaş için felsefe, sosyoloji... yapanlardan da öğrenebileceğim birşey olduğuna inanmıyorum.


Ahmet A. Sabancı

21 Nisan 2011 Perşembe

Akademi nasıl ehlileştirilir? - DİLEK KURBAN (10/03/2011)

Devlet üniversitelerinin kamu kurumu, bünyelerindeki akademisyenlerinse devlet memuru niteliği, bu üniversiteleri ‘devlet’ aygıtının doğal bir parçası kılıyor. Bu durum, üniversite yönetimlerine devletin çıkarlarını kollama, öğretim üyelerine de memur olmanın bilinciyle hareket etme görevini yüklüyor. Devlet üniversitelerindeki yöneticilerin bu görevlerini fazlasıyla benimsedikleri, akademik kadronun çoğunluğununsa terfi ettirilmeme, disiplin cezası alma ve üniversiteden uzaklaştırılma korkusuyla memuriyeti içselleştirdiği anlaşılıyor.
Seçtikleri akademisyen kimliklerini kendilerine biçilen memur sıfatının önünde tutan üniversite mensupları ise karşılarında sadece üniversite yönetimlerini değil, yargısıyla, emniyetiyle bütün bir devlet yapılanmasını bulabiliyor. Akademik unvan ve yaş küçüldükçe ve dokunulan mesele hassaslaştıkça, baskı da büyüyüp acımasızlaşabiliyor.

3 Nisan 2011 Pazar

Paylaşım ve Katkı

Blogu açan ben olabilirim ancak blog bu konuda rahatsızlığı olan, söyleyecek birkaç sözü olan ya da bu da burada olmalı diyerek tavsiyelerde bulunmak isteyen herkese açık bir ortam. Akademi üzerine her türlü eleştirinin ve yorumun yapılması, farklı bakış açıları sağlayarak sabit algıyı kırması ve aslında hiçbir zaman akademinin sahip olmadığı "özgür düşünce" kavramının bir şekilde akademiye "sızdırılması" için bir tür platform olmasını istiyorum bu blogun.

Bu konuda elinizde materyaller varsa -kendi yazdığınız ya da başkasının yazdığı- belapresente@gmail.com adresine mailleyin mutlaka. Diğer yazılara da yorum yapmaktan ve fikrinizi söylemekten kesinlikle çekinmeyin, çünkü gerçekten bir fikir paylaşımı ve tartışma ortamına ihtiyacımız var.

Eğer yeterli ilgiyi toplayabilir ve güzel bir şekle büründürebilirsek, bunu biraz daha ileriye taşıyıp taşıyamayacağımızı hep beraber oturup konuşuruz.

Şimdilik bu kadar.

- A.A.S.

2 Nisan 2011 Cumartesi

PDF Arşivi

Scribd üzerinden bu konuda yardımcı olabilecek e-kitapları, makaleleri ve broşürleri de bir araya getiriyorum. Eğer tavsiye edeceğiniz bir makale, e-kitap vs olursa çekinmeden belapresente@gmail.com adresine mailleyebilir ya da buraya yorum bırakabilirsiniz.

Arşivi görmek ve incelemek için http://www.scribd.com/my_document_collections/2947722 adresine uğrayabilirsiniz. Ayrıca sitenin sağ tarafındaki ufak bir widget ile en son eklenenleri ve değişiklikleri de takip edebilirsiniz.


-A.A.S.

"Öğrenci Hayatının Yoksunluğu Üzerine" - UNEF Strasbourg

On the Poverty of Student Life: considered in its economic, political, psychological, sexual, and particularly intellectual aspects, and a modest proposal for its remedy
by U.N.E.F. Strasbourg


Ekonomik, politik, psikolojik, cinsel ve kısmen entelektüel unsurları göz önünde bulundurularak ve durumunun iyileşmesi için mütevazı bir öneri sunularak U.N.E.F. Strasbourg tarafından hazırlanmıştır.

İlk defa 1966’da Strasbourg Üniversitesi’nde, üniversite öğrencileri ve Internationale Situationniste üyeleri tarafından yayınlanmıştır.

Öğrenci sendikasına seçilmiş olan bir kaç öğrenci, üniversitenin bütçesinden ayrılan parayla, bu metnin, 10,000 kopyasını yayınladı. Kopyalar, resmi törende, öğretim yılının başladığı ilan edilirken dağıtıldı. Daha sonra, öğrenci sendikası, acilen mahkeme kararıyla kapatıldı. Hâkimin hülasası burada yeniden belirtilmiştir.