21 Nisan 2011 Perşembe

Akademi nasıl ehlileştirilir? - DİLEK KURBAN (10/03/2011)

Devlet üniversitelerinin kamu kurumu, bünyelerindeki akademisyenlerinse devlet memuru niteliği, bu üniversiteleri ‘devlet’ aygıtının doğal bir parçası kılıyor. Bu durum, üniversite yönetimlerine devletin çıkarlarını kollama, öğretim üyelerine de memur olmanın bilinciyle hareket etme görevini yüklüyor. Devlet üniversitelerindeki yöneticilerin bu görevlerini fazlasıyla benimsedikleri, akademik kadronun çoğunluğununsa terfi ettirilmeme, disiplin cezası alma ve üniversiteden uzaklaştırılma korkusuyla memuriyeti içselleştirdiği anlaşılıyor.
Seçtikleri akademisyen kimliklerini kendilerine biçilen memur sıfatının önünde tutan üniversite mensupları ise karşılarında sadece üniversite yönetimlerini değil, yargısıyla, emniyetiyle bütün bir devlet yapılanmasını bulabiliyor. Akademik unvan ve yaş küçüldükçe ve dokunulan mesele hassaslaştıkça, baskı da büyüyüp acımasızlaşabiliyor.


Bir örnek
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) eski öğretim görevlisi Özgür Sevgi Göral’ın bir televizyon programına katılarak Kürt sorunu konusundaki görüşlerini açıklaması karşısında ödediği ve ödemeye devam ettiği bedeller, sistemin, kariyerinin başındaki bir akademisyeni nasıl dört bir yandan kuşatabileceğinin örneği.
Göral, 2008’de sözleşmeli öğretim görevlisi olarak ders verdiği YTÜ’nün İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde açılan öğretim üyesi kadrosuna başvurur. Öğretim üyesi olmaya hak kazanır. Ataması YTÜ’nün web sitesinde ilan edilir, kendisinden atamanın yapılması için gerekli belgeler talep edilir. Bu arada, Sky Türk televizyonunda yayımlanan bir tartışma programında Kürt sorununa ilişkin düşüncelerini açıklar. Bu olaydan sonra, Göral’a, İstanbul Emniyeti’nden üniversiteye kendisi hakkında bir dosya gönderildiği, dekanlığın bu nedenle atamayı yapmamaya karar verdiği sözlü olarak iletilir. Yine de başvurusunu dekanlığa ibraz eden Göral’ın sözlü ve yazılı girişimleri sonuçsuz kalır, rektörlük atamayla ilgili kendisine resmi bir yanıt vermez.
Göral dava açar. YTÜ savunmasında, Göral’ın televizyonda ‘siyasi ve politik konularda’ yaptığı açıklamaların, Devlet Memurları Kanunu’nu ve Yüksek Öğretim Kanunu’nu ihlal ettiğini ileri sürer. Zira devlet memurları ‘siyasi veya ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar’ ve yükseköğretimin amacı, öğrencilere ‘ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılmasını sağlamak’ ve ‘milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirici ruh ve irade gücü kazandırmaktır.’ Kadroya atandığı takdirde ‘Atatürk Devrimi ve İnkılap Tarihi’ dersini verecek olan Göral’ın beyanları, “bu dersi anlatamayacağını açıkça gözler önüne sermektedir.”

Ders anlatma şartı
Demek ki, bir üniversitede İnkılap Tarihi dersini anlatmanın bir tek yolu vardır, Kürt sorunu konusunda özgürlükçü düşünceleri olan bir akademisyense bunu bilemez. Demek ki, üniversiteler, farklı düşüncelerin özgürce tartışıldığı, eleştirel düşünmenin öğretildiği ortamlar değil, öğrencilere resmi ideolojinin ve milliyetçi düşüncenin doktrine edildiği kamu kurumlarıdır. Demek ki, bir akademisyen siyaset konuşmamalıdır, çünkü o bir devlet memurudur.
Mahkeme, üniversite lehine karar verir. Göral, Danıştay’a başvurur. Davayı kazanmış olmak YTÜ yönetimini ‘kesmez.’ Rektörlük hızını alamaz, ‘basın yoluyla yargıyı etkilemek’ nedeniyle Göral hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunur, bu da yetmez, Göral ve onunla ilgili haber yapan Radikal muhabiri Umay Aktaş Salman hakkında toplam 600.000 TL manevi tazminat talebiyle davar açar, bunlar da yetmez, Göral’ın avukatlık ruhsatının iptali istemiyle İstanbul Barosu’na başvurur. Yetmez, zira henüz dersini almamış öğretim üyeleri vardır geride. Rektörlük, Taraf gazetesinde Göral’ı destekleyen bir yazı yazan bir YTÜ öğretim üyesine de disiplin cezası verir.
Son söz, sesi, emniyet, üniversite ve yargı işbirliğiyle kıstırılmaya çalışılan Göral’ın: “Siz YTÜ yönetimi, genç bir akademisyen adayına yapabileceğiniz bütün kötülükleri yapmış olmanıza rağmen sistematik olarak onu itibarsızlaştırmaya, damgalamaya ve lekelemeye çalışarak her şeyden önce çok büyük bir ‘ayıp’ ediyorsunuz.”

Bu yazı 10/03/2011 tarihinde Radikal gazetesinde yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder